Filmlerde görürüz, kör adam, çeşitli yetenekler geliştirmiştir ve bu güçleriyle yüceleşir; çevresindeki düşmanlarını yener. Hakikaten, insanoğlu zayıf taraflarını başka yönlerini geliştirerek dengelemeye meyilli bir yaratık. Yanlış söyledim; esasında bu sadece insanoğluna has bir nitelik değil, tüm yaratıklar böyle. Sevgili Hakan Tiftikçi arkadaşımız, seğrettiği Discovery Kanal belgesellerinden, bu konuya ilişkin milyonlarca örnek verebilirdi; ama benim aklıma gelmedi şimdi. Fakat öyle işte. Şimdi, bu noktaya neden geldik? Diyeceğim odur ki, benim de bazı özelliklerim gelişmemiş durumda. Misal: konuşmayı pek sevmem (Bana kalsa, "lüzumsuz konuşmayı sevmem" derim)... Durum böyle olunca, insan ister istemez çizdikleriyle, yazdıklarıyla konuşuyor. Bundan hiç te şikayetçi değilim aslında. Yazdığım bazı kitapçıkların kapaklarını ve birer paragraflık "preview" larını aşağıda sıralıyorum. Tabi, o kısıma gelene kadar, hemen aşağıya yerleştirdiğim, hakkımdaki methiyeleri(!) okuyup ta geçiniz lütfen...
“Sergen’ in değindiği konular: keşfedilmemiş körfezler gibi.. Hiç köpürmemiş volkanlar gibi.. Nesli tükenmiş kaplanlar gibi.. Yenilikçi düşsel dünyasını, geçmişin spotu altında, kağıt üzerinde coşkunca sahneliyor çocuksu karizması..”
Cumhuriyet Kitap, 17 Nisan 1994
“Şenol, bir yandan doğayla içiçe yaşantısını, sevecen ve geçmişine bağlı tutumuyla besleyebilen; öte yandan teknoloji heyecanı, araştırıcı kişiliği ve gelecek yılların çok çok önünde yaşayabilmeyi beceren düşünsel yapısıyla yetişilmesi pek te kolay olmayan, çılgın bir tayfun bence…”
Haldun Dormen, Tiyatro Sanatçısı, 1980
“Şenol mu? Sahip olduğu espirili kişilikle, en karanlığı güneşle doldurur; kimsenin göremediği detaylarla, gün ışığını gece kılar bizlere…”
Alanso Mosley, Aktör, 1982 ('Midnight Run' filminden)
“Fotoğraf Makinasını, adeta bir uzvuymuşcasına maharetle kullanıyor…”
Ara Güler, Fotoğraf Sanatçısı, 1995 ('Sessiz Yüzler' kitabının önsözünden)
“Çok marjinal birisi…”
Hasan Namal, 1993
“Sergen’ in yazıtlarını okumak hem büyük haz veriyor, hem de kendim için feyz alıyorum.”
Orson Welles, 1975 (Unesco Konuşmasından)
“Şenol ismi, uluslararası platformlarda neredeyse tüm alanlarda bizi öylesine mükemmel temsil etti ki şimdiye dek; sadece milli kahraman demek, O’ na layık bir sıfat bulamamanın büyük ızdırabını yaşatıyor, her seferinde!…”
Ali Kırca, 13 Kasım 1992 (ATV Haber)
“Şenol’ un olağan üstü dikkati ve parlak zekası, konuşurken beni, her bir kelimeyi özenle seçmeye ve cümlelerimi büyük bir itinayla kurmaya zorluyor”
Mesut Yılmaz, 5 Mart 1990, Saat 14:35-14:47
“Beni Dünya' nın en meşhur insanlarından biri kılan yegane unsur: Şenol’ un evsafındaki birinin, sabahları bana ‘Günaydın’ demek alçak gönüllülüğünü göstermesidir…”
Necati Telçeker, 2000 (İstanbul Pilotlar Cemiyeti Açılış Konuşması)
“O' nun hoşgörüsü, yaşama bakış ve değerlendiriş biçimi çok ilginç. Günlük hayatımızda yaptığımız bazı şeylerin ne kadar lüzumsuz olduğunu çok iyi idrak etmemi sağlayan eserleri, hayat görüşümü yeniden gözden geçirmeme sebep oldu…”
Ron Ho Ni, 1978, Budist Monk Okulu, Nepal
Büyülü Sandık SerisiÖyle bir büyülü sandığım olsun ki: bütün çocukluğumu; gençliğimin, sadece, hatırladığımda tebessüm etmemi sağlayacak anlarını ve hatta daha yaşamadıklarımı saklayabilsin. Bu kutuya: hem saklambaç oynarken, gözlerimi kapamamak sahtekarlığından gayrı fenalık yapmadığım arkadaşlarımdan, bilek gücümle üttüğüm, kenarları yontulmuş, renkli yapraklı misketlerim girsin; hem de, aylar, yıllar, dakikalarca ulaşmak için gayret sarfettiğim tüm sertifikalarım. İçinde biraz sahici ben olayım, az da mahsuscuktan bir kahraman. Kaybettiklerimi de bulabileyim, kendi kendime gizlediklerimi de.. Zira, sahip olduğum en büyük hazine geleceğim değil, geçmişimdir.. |
V V V V V V V V V V V V V V
V V V V V V VV V V V V V V VV V V V V V V VV V V V V V V VV V V V V V V VV V V V V V V VV V V V V V V VV V V V V V V V V V V V V V |
![]() |
Büyülü Sandık Serisi, No: 1 "Geçip Giden Zamanları Bir Yerlerde Bulsam..." Çılgınlık bu! diyerek, elindeki fasulye tanelerini fırlattı ihtiyar, yakınında duran garsona. Bu hareket delikanlıyı güldürdü. Ama çaktırmıyordu etrafa. Sonunda dayanamadı ve Saat kaç? diyerek fışkırttı, ağzına doldurduğu rakıları. İhtiyar anlayışla karşılamıştı. Bir süre sonra kızgınlığı, yerini tebessüme bıraktı. Sonunda, bir ortak yol bulmuşlardı işte: birlikte saatlerce güldüler. Kahvedekiler ne olup bittiğini anlamamışlardı ama onlar da güldüler, en ciddi olanı bile. Etraftaki çorbacılardan bir kısmı gözyaşlarını tutamadı. Belli ki bu olay, hepsini derinden etkilemişti. |
![]() |
Büyülü Sandık Serisi, No: 2 "Bıraktığım Gibi" Cephede, mermi sesleri arasında uyumaya çalışıyorduk; "Ruhşen!" diye bir ses, daha doğrusu kükreme duydum. Kumandan Rahmi Paşaydı bu. - Emret komutanım! - Bana su getir - Derhal komutanım! Aceleyle mataramdaki son suyu vermek üzere, onun bardağına doldurdum. Kumandan, sağ eliyle kürkünün altından omuzunu tutuyordu. Parmaklarının arasından sızan kanları gördüm. - Vurulmuşsunuz Paşam! Diye bağırdım. Kırbacını yüzümde patlattı. - Kumandanlar vurulmaz! Yüzüm kanamıştı, ama kumandanı kızdırmış olmamın verdiği utanç, canımın acısını geçiyordu |
|
![]() |
Büyülü Sandık Serisi, No: 3 "Sanal Market" Netscape Communicator 4.0 Preview Release 2 Beta Versiyonu, Messenger Mailbox’ um bana hiç böylesine güzel hediyeler sunmamıştı daha önce... İçim burkuldu. Sevinç çığlıklarından kendimi sakınmak için zorlanmam, karnımda onarılamaz ağrılara sebep oluyordu. Ne zaman bu kadar çok sevinsem: ruhum bir bardak çaydaki iki küp şeker gibi eriyiverir. İçimdeki coşkudan dolayı üzülürüm; kafam karışır, beynim zonklar, damaklarım sertleşir, dilim kurur, kulaklarım kabarır, sakallarım diken diken olur, şakaklarım seğirir, dimağım genişler, aklım durur, ellerim titrer, bıngıldağım yumuşar, parmaklarım uyuşur, akan kanım akmaz olur... İçimdeki coşkudan dolayı, parmaklarımı kırmak isterim. Gelen bu duygu yüklü sayısal mektuptan dolayı, gözlerimin kenarlarında yaşlar toplandı. Bunlardan üç tanesi, şirin yanaklarımdan aşağı süzüldü. Engelleyemezdim onları. Fışkırmamaları için gözlerimi yumsaydım bile damlayacaktı onlar. Affet beni Dervişim, haklıymışsın... |
|
![]() |
Büyülü Sandık Serisi, No: 4 "Şiir Defteri" B izi bize yakın kılan, şu canım basketbol mudur? A rabaları buraya getiren, üstü kaygan yol mudur? S erol' umu üzen bilsin, karşısında Şenol Sergen, K arnıyarık bile olsa, çeker giderim yemek yerken, E şeklik edip unuttum açık, arabamın farı sanki payanır*, T ek sorum Aviyonikçilere, bu akü daha ne kadar dayanır?
(*payanır: Erzurum Velidüzlüğü yaylasında 15. yüzyıldan bu yana süregelen acur şenlikleri esnasında kurulan ve köylülerin acurlarını sattığı, el işlerini sergiledikleri, bir hafta boyunca ayran içip gözleme yedikleri ve folklor oynadıkları alana verilen isim. Payanır alanının renkli görüntüsünden ötürü, ışıklı ve hercai nesnelere "aaa, şuna bak payanır gibi parlak" gibi yakıştırmalar yapılır. "Payanır" lafı söylene söylene dilimize yanlış yerleşmiş ve "panayır" olarak algılanmıştır) |
|
![]() |
Büyülü Sandık Serisi, No: 5
TRAŞ HİKAYELERİ-I: Hatırlayabilme yeteneğine sahip olduğumdan beri, eski filmleri (ben çocuk iken yeniydiler) seğretmeyi çok sevmişimdir. Hele o siyah-beyaz Türk filmlerindeki şaşalı ifadeler, parlak laflar, süslü ve cinaslı kelimeler; Cevat Kurtuluş' un evin uşağı rolleri; Hulusi Kentmen' in "Yine mi siz çıktınız karşıma!!!" diye çılgına dönen babacan komiser karakteri; her seferinde bana aynıymış gibi gelen, şu meşhur iki katlı ev ve merdivenlerinden, sevgilisinin geldiğini zannedip koşarak inen, ancak aşağıda kötü adamla karşılaşan güzel genç kız; sözkonusu evin mutfağında geçen, Necdet Tosun' un tıkınma sahneleri; her diskotek tavanında, birsürü minik dikdörtgen aynalardan mamul, dönen ışıl ışıl bir küre ve o diskoteğe giden her gencin de mutlaka esrarkeş yahut fena niyetli oluşu... Ve nihayet: fabrikatör babanın, zengin ve güzel, bir o kadar küstah genç kızının; yakışıklı ve cesur, bir o kadar onurlu şöförü Ayhan Işık.... Clark Gable' da eğreti duran şu meşhur ince bıyık, Ayhan Işık' ımıza ne de yakışırdı... |
|
![]() |
Büyülü Sandık Serisi, No: 6
TRAŞ HİKAYELERİ-II: “Orası tehlikeli, gitmeyin!” diye öğütledi Astsubay; Hasankeyf’ e gitme kararı verdiğimizde. Oysa bizi bekleyen sürpriz; PKK mühümmatı olmadı. Aksine; çay ikram eden kahveci, nohuttan mamul süs eşyaları hediye eden dayı ve çok bilmiş rehberimiz sevgili Rıdvan’ cığımızdan ibaretti bizi karşılayanlar |
|
![]() |
Büyülü Sandık Serisi, No: 7
"Işık Tarlası: Le Bourgét '99" Fotoğrafçının yegane derdi, ışığı doldurmaktır çantasına . Gün boyu, gece boyu ışık peşinde dolaşır durur. O yalnız gezmeyi sever. Bir kurban gözüne kestirdimi, çantasındaki techizatı kuşanır. Deklanşöre bastığı anda huzura kavuşmuştur artık. Sadece, birkaç milisaniyede, "Camera Obscura"sının görüş alanı içindeki bütün ışığı depolamıştır filminin üzerine. Çevresi: ışık tohumları fışkıran, uçsuz bucaksız tarladır fotoğrafçıya. Hoşuna giden tüm ışıkları makinasıyla toplar. Yine de, --zaten fotoğrafın erdemi burada-- çantasına doldurduğu tüm ışık kaynakları; toplandıkları yerde, sapasağlam duruyordurlar hala .. |
|
![]() |
Büyülü Sandık Serisi, No: 8 "Bir-inci Elden" Ne zaman ölümle aynı zeminde hissetsem bedenimi, ıslak toprak kokusuyla kendime gelirim. Hemen pencereye koşar, süratle bütün kokuları sadece kendi içime çekmeye uğraşırım. Başarırım da bunu. Penceremden huzur dolu ayrılırım ve beklerim bir dahaki seferi.... Bir dahaki sefer olmaz asla. Hiç biri, bir öncekine benzemez; her defasında merak uyandırır içimde. Heyecanla koşarım pencereye doğru; daha ulaşamadan menzile, açabilmeye çabalarım. Aynısıyla karşılaştığım zamanlar bile hevesim zayıflamaz; bilakis "İşte bir tanesi daha öncekilerin aynısı... Artık aynı olma olasılığı bir miktar daha düştü" der keyiflenirim....... |
|
![]() |
Büyülü Sandık Serisi, No: 9 "Açın Kalbinizi Bilge Gölge Geliyor..." Gölge' nin seyir defteri, Sayı-20. Bugün 12 Ocak 1999 Salı, Bilge®Gölge unutulmayası bir geçmiş, aydınlık bir istikbal diler: "Sıkıntılarımızı sevmeliyiz ve onlara dört elle sarılmalıyız; çünkü bütün problemler olmasa, tüm gün fenalıklar planlıyor; ya da ne zaman, ne şekilde öleceğimiz düşüncesinin derin ve çekici kuyusu içinde kayboluyor bulabilirdik kendimizi..." Gölge' nin seyir defteri, Sayı-35. Bugün 9 Şubat 1999 Salı, Bilge®Gölge unutulmayası bir geçmiş, aydınlık bir istikbal diler: "Sonsuz hoşgörülü olduğumu düşünürdüm, ta ki hoşgörüsüzleri hoş görmediğimi farkedene dek..." Gölge' nin seyir defteri, Sayı-86. Bugün 20 Mayıs 1999 Perşembe, Bilge®Gölge der ki: "Başkalarının sürekli sana işkence yaptıklarını zannetme küçüğüm; insanlar durmadan seninle uğraşacak kadar zamanlarını sana ayıramazlar..." |
|
![]() |
Büyülü Sandık Serisi, No: 10 "Bizim Ev" "Büyülü Sandık Serisi" yayınlarının temel niteliği: ihtiyaç duyduğum anlarda, geçmişimi bulabileceğim en önemli referans oluşu... Zaman hızla akıp gidiyor; kaygılarımız çığ gibi büyüyor ve gelecek telaşı içinde, kimimiz bireysel emeklilik, kimimiz bilmemne sigortasına prim ödeyip duruyoruz... Bunu da: bir gün gelip, geçmişi hatırlayamaz duruma düştüğümde -ki benim gibi, dün yediğini unutan birisi için kaçınılmaz- imdadıma yetişsin diye şimdiden yaptığım küçük bir yatırım varsayın. Çocukken, derhal büyüyüp; yetişkin birey olmayı arzulamayanımız yoktur. Keşke şu sınavlarım bitse, kendi paramı kazansam, kararlarımı tek başıma verebilsem... Büyüdükçe, aksini düşünmeye başlarız: keşke eski günlere dönebilsem, o zamanlardaki gibi mutlu olsam, çocukluktaki kadar kaygısız yaşayabilsem.. |